KKTCSon Dakika Haberleri

Olgun ve Nami Hemfikir; Masaya oturmanın şartları olmalı

BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Stewart’ın Kıbrıs sorunun çözümü için “60 yıldır pes etmedik” açıklamasını KIBRIS’a değerlendiren eski müzakereciler Ergün Olgun ve Özdil Nami bir noktada hemfikir:

“BM REÇETECİ TUTUM SERGİLİYOR”… Olgun, BM’nin 186 no’lu kararında değişiklik yapması gerektiğini belirterek, eşit iki devlet olarak masaya oturulması gerektiğini söyledi. Olgun, BM’nin bugüne kadar reçeteci bir tutumla Kıbrıs sorununa yaklaştığını ifade ederek, Rum tarafına sağlanan imtiyazları değişmesi gerektiğini kaydetti.

“HAYIR” CEVABI UÇ OLUR”… Türk tarafının “Hayır! İki devlet tanınmadan müzakere masasına oturmayız.” şeklinde bir yaklaşımının “uç” olduğunu söyleyen Nami, “Böylesi bir yaklaşımla BM’yi yanımıza alamayacağımız gibi Rum tarafı üzerinde de baskı kuramayız.” diye konuştu.

Elif ŞEN ÇATAL

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Kıbrıs’taki BM Barış Gücü (UNFICYP) Misyon Şefi Colin Stewart’ın BM Güvenlik Konseyi’ni bilgilendirme toplantısının ardından Kıbrıs sorununa karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm bulunacağına inanç belirttiği ve “60 yıldır pes etmedik” açıklamasını eski müzakereciler Ergün Olgun ve Özdil Nami, KIBRIS’a değerlendirdi.

60 yıldır sonuç alınamayan federasyon görüşmeleriyle ilgili yeni bir atılması yönünde ortak görüş beyan eden Olgun ve Nami, yeniden masaya oturmak için bir takım şartların da net olarak belirlenmesi gerektiği görüşünde.

BM’nin 186 no’lu kararlarının değiştirilmesi gerektiği vurgusu yapan Olgun, eşit müktesep haklara dikkat çekti. Nami ise, zaman ve limit vurgusu yaptı. Nami, sürecin doğru yönetilmesi yönünde görüş belirtirken, Olgun da Stewart’ın görüşlerini işi geçiştirmek olarak yorumladı.

Olgun: Eşitsizlikte eşitlik elde edilemez

BM’nin taraflara sürekli olarak gelişmelerle ilgili “Bir daha dene” çağrısında bulunduğunu anımsatan Olgun, gelinen noktada yeni değerlendirme yapma zorunluluğunun BM’ye ait olduğunu savundu. Olgun, 60 yıldır BM nezaretinde, iyi niyet çerçevesinde devam eden sözde müzakerelerin bir sonuca ulaşamadığını dile getirerek, bunun nedenini BM’nin çareyi peşinen söyleyen bir tutum içerisinde olmasına dayandırdı.

“Bir sorunu çözmek için, sorunun şartlarına, tarafların müktesep haklarına bağlı olarak yaratıcı bir süreç başlatırsınız. Müzakere şartları da tarafların eşitliği zemininde olur. Çünkü Kıbrıs’ta iki taraf müktesep eşitsizlik şartlarında eşitlikli bir anlaşma elde etmek mümkün değil.” ifadelerini kullanan Olgun, tüm bunlar ışığında BM’nin yeni bir değerlendirme yapmasına ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

“Stewart işi geçiştiriyor”

Kıbrıs sorununda geride kalan 60 yılı işaret eden Olgun, Stewart’ın “Ben ümitliyim” sözleriyle işi geçiştirdiğini, bunun sadece işin kolayına kaçmaktan ibaret olduğunu ifade etti.

BM’nin tarafları yeniden masaya oturtabilmek için tarafların eşitliğini sağlayacak bir zemin hazırlaması gerektiğini dile getiren Olgun, bunun kendiliğinden sağlanamayacağını belirterek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 186 numaralı kanununun eşitliği bozan karar olduğuna vurgu yaptı. Kıbrıs’taki denkliğin kendileri tarafından bozulduğunu dile getiren Olgun, bu durumu düzeltme sorumluluğunun BM’nin sorumluluğunda olduğunu kaydetti.

“Sayın Tatar yüzde yüz haklı”

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın da Kıbrıs sorunuyla ilgili ortaya koyduğu tezlerde de bu görüşlerin söylendiğini ifade eden Olgun, “Biz eşit statünün sağlanmasını söylüyoruz. Taraflardan biri “Ben egemenim” diyorsa eşitliğin gereği olarak diğer taraf da bu hakka sahiptir. 1960 Anlaşmalarına göre bu müktesep hak belirtilmiştir. Bugün, saygı gösterilmesi gerektiğini söylüyor Sayın Tatar; ki yüzde yüz haklıdır.” dedi. Cumhurbaşkanı Tatar’ın ortaya koyduğu siyasete destek belirten Olgun, aksi bir durumda Kıbrıs’ta anlaşmanın yapılmasının mümkün olmadığını vurguladı.

“BM’nin reçeteci tutumu doğru değil”

BM Genel Sekreteri’nin, geçmişte almış olduğu ve Kıbrıs Türk tarafının kabul etmediği federal çözüm şekli olarak ortaya konulan kararlara bağlı olarak reçeteci bir tutumla soruna yaklaşmasının konuyu çözüme ulaştırmayacağını ifade eden Olgun, sözlerine şöyle devam etti:

“Reçeteci bir yaklaşımla yani hastalığı teşhis etmeden, kendi kafalarına göre bir reçete vermek suretiyle bu sorunu çözmek mümkün değil. Ortaya reçete koymadan tarafların müktesep haklarına bağlı ve saygılı olarak; ilkin bunu kabul ederek, kabul ettikten sonra nasıl bir ilişkiye girebileceklerini belirlemeden tarafların bunu oturup da konuşmasına ihtiyaç var. Dolayısıyla Kıbrıs Türk tarafının izlemekte olduğu politika pragmatik ve gerçekçi bir politikadır; bu denkliğin sağlanmasına yönelik bir politikadır. Kıbrıs Türk tarafı bir reçete sunmuyor. Diyor ki, oturalım, egemen eşitlik çerçevesinde önümüzdeki dönemi nasıl kurgulayacağımızı kararlaştıralım. Ama bu iki tarafın egemen eşitliği statüsü zemininde olacak.”

“İki devlet realitesi var”

Tüm bunların iki devlet arasında olması gerektiğinin altını çizen Olgun, iki toplumun da 1963 yılından beri kendi devletlerini oluşturduğunu, Kıbrıs’ta iki devlet realitesinin olduğunu, bunun da göz ardı edilemeyeceğini ifade etti. Stewart’ın sözlerini işi geçiştirmek olarak değerlendiren Olgun, 60 yıl geçtikten sonra BM’nin de kendi değerlendirmelerini yapması gerektiğini söyledi.

“186 no’lu karar kediye fare emanet etmektir”

BM’nin 186 sayılı kararla ihtilaflı taraflardan bir olan Güney Kıbrıs’ı, Kıbrıs’ta normal şartlara dönüştürme konusunda görevlendirdiğini dile getiren Olgun, bunun kediyi, fareleri koruması için görevlendirmek gibi bir şey olduğunu kaydetti.

Olgun, 186 no’lu kararın “Yani diyorsun ki; sen, Kıbrıslı Türklerin de haklarına saygılı bir politika izlemek için normal dönüşü sağla ve BM’de sana yardımcı olsun.” anlamına geldiğini ifade ederek UNFICYP’in görevinin Rum tarafına yardımcı olup, Kıbrıs’ta, Kıbrıslı Türklerin kararlarına saygılı olup şartların sağlanması yönünde olduğunu dile getirdi. Ancak bunun söz konusu olamayacağını dile getiren Olgun, tersliğin ilk olarak buradan başladığına dikkat çekti.

Bölgede gerçekten barış ve istikrar isteniyorsa BM’nin üzerine düşen sorumluluğun 186 no’lu kararı değiştirmek olduğunu söyleyen Olgun, Ortadoğu’da yaşanan olumsuz gelişmelere de dikkat çekti. Bu sorunu sorun olmaktan çıkarmanın BM ve uluslararası aktörlerin sorumluluğu haline geldiğini dile getiren Olgun, bölgede istikrara ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Eski müzakereci Özdil Nami, “Rumlar hayır derse Türk tarafının statüsünün ne olacağı ortaya konmalı” dedi ve ekledi:

“Zaman limiti olmalı”

İki devletli çözüm talebinin bir günde oluşmadığını, Türk tarafının ortaya koyduğu iyi niyetin doğru anlatılması gerektiğini ifade eden Nami, limitli, zaman içerisinde Rumların yeniden masada “Hayır” demesi durumunda, Türk tarafının statüsünün ne olacağının net bir şekilde ortaya konulması gerektiğine dikkat çekti. Nami, tüm bu detayların net bir şekilde belirlenmesinin ardından ise masaya oturulabileceğinin de mesajının verilmesi gerektiğini ifade etti.

60 yıldır devam eden müzakere sürecinden sonra gelinen noktada söylenen her şeyin söylendiğini dile getiren eski müzakereci Özdil Nami, Crans Montana’da çözüme çok yaklaşıldığını hatırlatarak “Bilindiği gibi BM Genel Sekreteri, “Çözüm masadaydı, eksik olan siyasi iradeydi” şeklinde bir rapor yazmıştı” diyerek yaşanan süreci bir kez daha ortaya koydu.

“Çözüm masada, eksik olan siyasi irade”

Günümüze gelindiğinde müşterek zemin var mı, yok mu yönünde bir değerlendirme yapılması için yeni bir temsilci atandığını söyleyen Nami, çözümün masada olduğunu, eksik olanın siyasi irade olduğunu savundu. Atanan kişisel temsilcinin de mevcut gerçekleri vurgulayan yönde beyanlarda bulunduğunu dile getiren Nami, eksik olan siyasi iradenin nasıl oluşturulacağı şeklinde bir sorgulamanın masaya yatırılacağını belirtti.

“Türk tarafı federasyona hep destek verdi”

60 yıldır devam eden müzakerelerde Türk tarafının her defasında federasyon sürecine destek verdiğini anımsatan Nami, şimdi ise BM’nin “Her defasında başarısız olunduğunu ve artık başka bir şey denenmeli.” diyerek iki devletli çözüm önerisinin masaya getirmeye çalıştığını, Rum tarafının ise ucu açık bir şekilde müzakereler hiçbir şey olmamış gibi devam etsin pozisyonunda olduğunu ifade etti.

“Cuellar ortayı bulmaya çalışacak”

BM Genel Sekreteri’nin şahsi temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar’ın, bu iki durumun ortasını bulmaya çalışacağını kaydeden Nami, “Cuellar’ın BM zemininde müzakereler başlasın ancak eskisi gibi ucu açık olmasın. Daha önceden belirlenmiş bir takvim çerçevesinde bitsin ve Rum tarafı da tekrar bittiğinde “hayır” derse Türk tarafının statüsünün ne olacağı tekrar belirlensin.” şeklinde bir kurguyla konuya yaklaşacağını ifade etti. Nami, burada Türk tarafının da üzerine büyük bir sorumluluk düştüğünü vurguladı.

“Uç bir yaklaşım olmamalı”

Ortaya konulacak bu yaklaşımın ardından Türk tarafının “Hayır! İki devlet tanınmadan müzakere masasına oturmayız” şeklinde bir yaklaşımın uç olduğunu söyleyen Nami, böylesi bir yaklaşımla BM’yi yanımıza alamayacağımız gibi Rum tarafı üzerinde de baskı kuramayacağımızı dile getirdi.

Ortaya net olarak konulması gerekenler…

İki devletli çözüm talebinin bir günde oluşmadığını, Türk tarafının ortaya koyduğu iyi niyetin doğru anlatılması gerektiğini ifade eden Nami, limitli, zaman içerisinde Rumların yeniden masada “Hayır” demesi durumunda, Türk tarafının statüsünün ne olacağının net bir şekilde ortaya konulması gerektiğine dikkat çekti. Nami, tüm bu detayların net bir şekilde belirlenmesinin ardından ise masaya oturulabileceğinin de mesajının verilmesi gerektiğini ifade etti.

“Baskı Rum tarafına dönecekti”

Tüm bu adımların atılmasının ardından baskının Rum tarafına dönüşmesini sağlayacağını dile getiren Nami, aynı tartışmaları baştan yaşamaya gerek olmadığını önemli olanın süreç vurgusu ve zaman limitinin talep edilmesi gerektiğini söyledi.

“Doğru tavır çizilmeli”

Türk tarafının ortaya koyacağı stratejinin çok büyük önem taşıdığını dile getiren Nami, “O tavrın doğru çizilmesi ve şekillenmesine Türk tarafının yardımcı olması lazım. Eğer, BMGK kararları hiç yokmuş gibi davranırsak, BM’yi yanımıza çekmemiz mümkün olmaz. Ama BM’de bizi ucu açık, sonu ne olacağı belli olmayan bir sürecin içine çekemez; bunu kimse bizden isteyemez. Akılcı bir politika ile Türk tarafı baskıları Rum tarafının üzerine çekilmesini sağlayabilir.” dedi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu