KKTCSon Dakika Haberleri

Çocuk olmadan büyümek

Kıbrıs’ın en çalkantılı yıllarında doğup büyüyen Bilgin Ergene, 35 yıllık meslek hayatında da trajik ve trajikomik olaylara şahit olduğunu anlatıyor

Yaşam mücadelesi… Meryem- Osman Ergene çiftinin ortanca çocuğu olan Dr. Bilgin Ergene, aslen Cihangirli. Kıbrıs’ın en zor ve çalkantılı yıllarında ailesiyle birlikte yaşam mücadelesi verdiklerini anlatan Ergene, 1970’lerde yüksek eğitim için Türkiye’ye gittiğini, Bursa Tıp Fakültesi’nden mezun olduğunu kaydetti. Ergene Ankara Doğumevi’nde ihtisasını yaptıktan sonra, 35 yıl Konya’da görev aldığını, emekliye ayrıldıktan sonra da eşiyle birlikte Kıbrıs’a yerleştiğini anlattı

WhatsApp Image 2024 02 18 at 09.48.16

Dr. Bilgin Ergene, 1953’te Kıbrıs’ın en çalkantılı günlerinde, Cihangir (Abohor) köyünde doğdu.

Kıbrıs Türk halkının maddi olumsuzluklar içinde olduğu günlerde çocuk olmaya çalışan Ergene, kendisini hayatın içinde olgun bir birey olarak buldu.

KIBRIS Gazetesi’ne konuşan Bilgin Ergene, 1950-60 yıllarında, çocuk oyunları olan tahta silahlar, ok ve yaylarla hakiki mevzilerde hakiki silahlar arasında oynadığını buruk bir şekilde anlatıyor.

Ergene, lise eğitimini ve mücahitlik görevini tamamladıktan sonra ailesinin desteğiyle tüm zorlu şartlara rağmen Türkiye’de Tıp Fakültesi’ni tamamladığını söylüyor.

Kadın doğum uzmanı olarak meslek hayatına atılan Ergene, 35 yıl boyunca birçok hasta ve adli vaka ile karşı karşıya geldiğini; çocuk gelinlerin yaşadıklarının kendisini çok etkilediğini kaydediyor.

Ergene ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, çocukluk yıllarını, hasret kaldığı o eski günleri, yüksek öğretimde yaşadığı zorlukları, kadın doğum uzmanı olarak mesleğinde yaşadığı anıları ve emeklilik günlerini konuştuk.

“Çocukluk yılları yaşamadık”

Dr. Bilgin Ergene, 1953’te Cihangir (Abohor) köyünde doğdu.

Dört erkek, bir kız olmak üzere, ailenin beş çocuğundan, ortancası olarak dünyaya gelen Bilgin Ergene, o yıllarda ailelerin, çocuk yönünden zengin olduğuna dikkat çekiyor.

Çocukluğunun 1950-60 yıllarında, Kıbrıs’ın en çalkantılı döneminde geçtiğini belirten Ergene, “doğru dürüst çocukluk yılları yaşamadık” ifadesini kullanıyor.

Ergene, maddi imkansızlıkların olduğunu da vurgulayarak, “biz çocuk olmadan büyüdük ve hayata atıldık” dedi.

WhatsApp Image 2024 02 18 at 09.48.16 2

Hakiki mevzilerde

çocuk oyunları oynardık

Bilgin Ergene, çocukluk yıllarını gözleri dolu şekilde şöyle anlatıyor:

“Ailedeki her çocuk, büyük insanların yaptığı bir iş veya sorumluluğa sahipti. Ben ortaokula giderken yaz tatillerinde 150 adet koyun ve keçiden oluşan bir sürüye bakıyordum. Babam köyün şoförü olmasına rağmen 63 olaylarından sonra şoförlüğün yanında zaman zaman hayvancılık da yapmıştı. Onun için çocukluğumun ve gençliğimin bazı yılları çobanlık yaparak geçti.

Her şeye rağmen çocuktuk ve çocukluk oyunlarımızı kendimiz yaratırdık. Mahalle maçları, mahalle savaşları, nergis toplama günlerini unutamam. Düşünün 8-10 yaşında çocuklar ellerinde tahta silahlar, ok ve yaylarla hakiki mevzilerde, hakiki silahlar arasında çocuk oyunları oynardık.”

WhatsApp Image 2024 02 18 at 09.48.17

Zor yıllardı ama özlememek elde değil

Bilgin Ergene konuşmasında yaşanan sıkıntıları bir yana bırakıp, bu kez de o yıllarda unutamadığı ve özlem duyduğu güzellikleri anlatıyor.

Ergene, insanlar arasındaki yardımlaşma ve ilişkilerin, bu günlere göre çok daha güzel olduğunu söylüyor.

Bayramlarda tüm köy halkının birbirini ziyaret ederek bayramlaştığını belirten Ergene, “Şimdiki gibi bayram tatillerinde anne, baba, akrabaları ziyaret etmeden kimse tatile gitmezdi” diyerek atıfta bulunuyor.

Ergene, köyde cenaze olduğu zaman, günlerce radyo ve televizyonun açılmadığını da kaydediyor.

“İnsanlar daha üretkendi”

İnsanların o yıllardaki sosyal yaşamından da bahseden Ergene, daha üretken olduklarını örneklerle anlatıyor.

Ergene, şöyle devam ediyor:

“Her evde bir köy fırını vardı. Her evin bir ekmek günü olurdu. Taze ekmek, zeytinli ve hellimli bullaların kokusu bütün köyü kaplardı. Köyümüzde yetişen mulihiyanın ve hellimli pazı dolmasının tadını hiçbir zaman unutmadım. O zamanın hamur işleri şimdi yok gibi. Şimdiki neslin pek sevmediği keçi koyun hellimi ve kaymak yağından yapılan fırın katmerini şimdilerde bulamazsınız.

Bir de unutamadığım ve özlediğim o yılların tahta kasa Bedford otobüsleri ile yapılan yolculuklardır. Lefkoşa’ya gelip giderken ve okul gezilerinde o otobüslerde yapılan sohbetlere doyum olmazdı. Hep söylerim ve anlatırım, zor yıllardı ama özlememek elde değil.”

Pijamalarla polis karakoluna götürüldük

Yüksek öğrenim için Türkiye’ye gittiği ilk senesinde, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik bölümüne kayıt yaptıran Ergene, bölümü sevememesinden dolayı sınava tekrar girer ve ikinci senesinde Bursa Tıp Fakültesi’ne kaydını yaptırır.

“Çocukluk yıllarımız gibi fakülte yaşantımız da sıkıntılı ve çalkantılı geçti” ifadesini kullanan Ergene, 1978’lerde ulaşım koşulları ve maddi sıkıntılar nedeniyle yurtdışında okumanın pek de kolay olmadığını vurguladı.

O yıllarda KKTC vatandaşlarının Türkiye’de yabancı uyruklu olarak kabul edilmelerinden dolayı her yıl ikametgah tezkeresi çıkardıklarını belirten Ergene, o günlere dair bir anısını da paylaştı.

Ergene, “Bir akşam kaldığım yurtta çıkan sağ- sol kavgasından sonra polisten yediğimiz dayağı unutamam… Bir de olaylar bastırıldıktan sonra bizi pijamalarla polis karakoluna götürdüler ve ifademiz alındıktan sonra o halimizle bizi serbest bırakıp sokağa salmışlardı. Bütün bu olaylara rağmen yine de biz Kıbrıslı Türklere karşı her zaman yardımcı olunurdu” şeklinde konuştu.

Konya Doğumevi’ne çıkan tayin

Ergene, Tıp Fakültesi’ne kayıt yaptırmasında en büyük etkenin abisi Derviş Osman olduğunun altını çiziyor.

Konuşmasında, o çalkantılı ve yokluk yıllarında beş kardeşi okutup meslek sahibi olmalarını sağlayan annesi Meryem Ergene ve babası Osman Ergene’yi de rahmetle anıyor.

Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra Ankara Doğumevi’nde (Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Hastanesi) ihtisasını yapan Ergene, tayini o yıllarda pek bilmediği ama doktor açığı olan Konya Doğumevinde çıktığını da anlatıyor.

Konya’daki ilk gününde arkadaşlarının “Konya’ya kimse isteyerek gelmez fakat gelen de kolay kolay buradan gitmez” dediklerini hatırlayan Ergene, “Gerçekten de öyle oldu. 34-35 yıl Konya Doğumevi’nde faal olarak çalıştım” dedi.

35 yılda 50 bin doğum

Konya Doğumevi’nin Türkiye’nin sayılı büyük doğumevlerinden olduğunu söyleyen Ergene, günlük doğum sayısının ortalama 30-35 civarında olduğunu kaydetti.

Yoğun bir çalışma hayatı olduğunu ifade eden Ergene, “bir günde 15-20 sezaryen ameliyatı olduğu nöbetlerimiz olurdu” şeklinde konuştu.

Meslek hayatında her türlü hastayı ve her türlü vakayı görüp yaşadığını belirten Ergene, “35 yıl boyunca benim sorumluluğumda 50 bin doğum (normal doğum + sezaryen) olduğunu söylersem bana hak vereceksiniz” ifadesini kullandı.

Etkilendiği olaylar…

Meslek hayatı boyunca kendisini etkileyen birçok hasta ve adli vaka ile karşı karşıya geldiğini söyleyen Ergene, “Çocuk gelinler, ensest ilişkiler, kadına şiddet ve halen toplumda ağırlığını koruyan Hymen-Kızlık zarı vakaları unutulacak gibi değildi” dedi.

Ergene, konuşmasına unutamadığı bir anıyla şöyle devam ediyor:

“Bir nöbetimde 14-15 yaşlarında 30-32 haftalık kanamalı bir gebe geldi (Plasenta Previa). Beklemeden acil olarak ameliyata girdik. Ameliyat bittikten sonra hastayı odasına aldık. Hastanın hayati tehlikesi kalmamıştı. Aile ile konuşmaya karar verdik. Hasta sahiplerine durumu anlattık. Kapıdakiler anne ve baba imiş. Verdiğimiz haber karşısında her ikisi de fenalık geçirdi. Meğer kızlarının gebe olduğunu bilmiyorlarmış. Gebelik bir tecavüz gebeliği idi.”

Arşiv değerinde iki eser

Bilgin Ergene, yoğun ve stresli geçen çalışma hayatına rağmen geleceğe ışık tutacak iki kitap da kaleme aldı.

İlk kitabı 2017’de “Bir köyün Anatomisi Cihangir-Abohor” ismiyle iki cilt halinde çıktı.

Ergene, kitabın üç yıllık bir araştırma ve çalışma sonucunda yayımlandığını belirterek, doğup büyüdüğü köyün tarihini, yaşantısını, özellikle nergis kokulu Mesarya ovasını şimdiki nesillere aktarmak için kaleme aldığını da ifade etti.

Ergene,“Bir Köyün Anatomisi Cihangir-Abohor” ismini verdiği kitabının üçüncü cildini yayımlamak istediğini, içeriğinde ise “İngiliz döneminde ve EOKA yıllarında can korkusu, ekmek parası için yurdunu köyünü terk eden köylülerin hikayeleri” olacağını ifade etti.

“Işıklar Arkasında” ismini verdiği ikinci kitabında, meslek hayatıyla ilgili konulara yer veren Ergene, kitabında anlattığı birçok olayı “benim bizzat yaşadığım vakalardır” ifadesiyle doğruluyor.

Kitapta, komik olayların yanında trajik, trajikomik olayların da yer aldığını belirten Ergene, “Zira bu komik trajik, trajikomik her olayın altında toplumun kanayan bir yarası olduğunu gördüm” dedi.

Emeklilik günleri

Okul, iş hayatı derken yıllarca Türkiye’de yaşam süren Bilgin Ergene, “memleketim Kıbrıs’tan kopamadım” vurgusunu yaparak, emekli olduktan sonra Kıbrıs’a kesin dönüş yaptığını anlatıyor.

Ergene, “Çok faal ve ağır bir meslek hayatından sonra pasif bir hayat bana biraz sıkıcı geldi. Fakat mesleğim beni o kadar çok yormuş ki bu pasif hayatı sevdim ve hemen alıştım” dedi.

Emeklilik günlerini bahçe işleriyle uğraşarak, merak ettiği bölgeleri yeniden keşfederek, Kıbrıs’la ilgili belgesel kitapları okuyarak geçiren Ergene, amatör olarak fotoğrafçılığa da başladığını kaydetti.

Temel fotoğrafçılık bilgilerini aldıktan sonra Mağusada’ki FODOS’a (Fotoğraf Dostları Derneği) üye olan Ergene, dernekle birlikte fotoğraf çekimlerine çıkmaktan büyük keyif aldığını anlatıyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu