Şair-Gazeteci Ahmet Uçar’ın güçlü kaleminden: “Deniz Öksürüğü”
Şair-Gazeteci Ahmet Uçar’ın ilk şiir kitabı; “Deniz Öksürüğü”…
Çok yeni olan ve çıktığı ilk günden yoğun ilgi gören “Deniz Öksürüğü”nün editörlüğünü Halil Karapaşaoğlu, sayfa tasarımını da Ceyhan Özyıldız yaptı.
Eserin sahibi Ahmet Uçar, ilk şiir kitabının çıkma heyecanını ve mutluluğunu, KIBRIS Gazetesi’ne verdiği röportajla paylaştı.
Hayatının neredeyse tümünü şiir, edebiyat ve yazma üzerine kuran Ahmet Uçar, şiirin bir yolculuk olduğunu ifade ediyor.
Uçar, “Deniz Öksürüğü” şiir kitabının bu yolculukta “en heyecanlı manzaralarından birisi” olduğunu söyledi.
“Deniz Öksürüğü” ismini verdiği kitabındaki şiirlerde “yaşanmışlık” var olduğunu da belirten Uçar, “Hayat içerisinde yaşadığım acılar, mutluluklar, varoluşsal sancılar, sorular şiirlerimde yer buluyor. Bu şiire gerçekçilik katarken bir felsefe de oluşturuyor.” dedi.
Sorduğum sorulara samimi cevaplar veren Uçar, şiirin belli tekniklerle yazılan bir “sanat” olduğunu da kaydederek, yaşamdan kopuk olan şiirin, ne okuyucuda ne de şiir tarihinde kendine yer bulabileceğini söyledi.
Ahmet Uçar ile gerçekleştirdiğimiz keyifli röportaj şöyle:
Ahmet Uçar kimdir?
SORU: Sevgili Ahmet Uçar, kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
UÇAR: Lefkoşa’da 5 Şubat 1997 tarihinde doğdum. İlkokulu Lefkoşa Atatürk İlkokulu’nda; ortaokulu Demokrasi Ortaokulu’nda; liseyi Lefkoşa Türk Lisesi’nde tamamladım. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nde (UKÜ) Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdim.
Daha sonra Yakın Doğu Üniversitesi’nde Yeni Türk Edebiyatı alanında yüksek lisans yapıp “M. Kansu’nun Kıbrıs Türk Şiirindeki Yeri” başlıklı tez çalışmasını gerçekleştirdim. Tüm bunları düşününce benim hayatımın şiir, edebiyat ve yazma üzerine kurulu olduğunu söyleyebilirim.
SORU: Eğitiminize devam ederken, bir taraftan da muhabir olarak görev yaptınız. Bu süreçten bahseder misiniz?
UÇAR: İnsanın, dünyada kendine bir anlam bulabilmesi tüm hayatını şekillendirebiliyor. Bu yazma tutkusu bana gazetecilik kimliği de kattı. UKÜ’de lisans eğitimi gördüğüm sırada UKÜ Haber Ajansı’nda asistan olarak çalışmaya başlamış ve haber diliyle tanışmıştım. Bunu gazete muhabirliğim takip etti. Bu kapsamda 2019’da Yeni Bakış Gazetesi, 2020-2022 yılları arasında KIBRIS gazetesi, 2022-2024 yılları arasında ise Bağımsız Gazete’de muhabir olarak çalıştım. Bu gazetelerde “Edebî Yolculuk” başlıklı sayfamda şiir ve sanat konularında deneme yazıları kaleme aldım ve şiir tüm yoğunluğa rağmen peşimi hiç bırakmadı.
“Kendimi anlatmanın hazzı!”
SORU: Şiir yazma yolculuğunda, kelimelerle olan bağını ne zaman ve nasıl keşfettin?
UÇAR: Okumayı, düşünmeyi ve derinlere dalmayı çocukluğumdan beri çok sevmişimdir. Yazma sürecinde bu özellikler önemli bir etken oluyor. Baştan gidecek olursak ortaokul dönemlerindeyken arkadaşlarım RAP müzik yapmaya ve sözler yazmaya çalışıyordu.
Ben de henüz 6. sınıftayken duygularımı olduğu gibi kafiyeli bir formda anlatan bir RAP şarkı sözleri yazmayı denemiştim. Ama benim aklımda RAP yapmak yoktu, yalnız kendini anlatmanın verdiği hazzı ve içindeki uçurumun dağılması beni benden alıyordu.
SORU: Peki, bu serüven nasıl devam etti?
UÇAR: Ben de şarkı sözleri yerine şiir yazmaya yöneldim. Öncelikle kısa kısa şiirler, daha sonra geleneksel hece ölçülü şiirler ve daha sonra da serbest ölçülü şiirler yazdım. Şu an durduğum yerden bakınca bu yazılara şiir demek de çok doğru gelmiyor. Tabii, o dönem insan şiirin nasıl bir yolculuk ve derinlik olduğunun, bireyin tüm hayatını etkisi altına aldığının da farkında olmuyor.
Bu dönemlerde yaşanan aşk acıları, kalp kırıklıkları, yalnızlık, anlaşılmama gibi duygu durumlarını şiirsel sözlerle anlatmanın yarattığı haz kendimi keşfetmemi sağladı. O dönemlerden sonra da şiir üzerine çalışmaya devam ettim.
“Şiir, bir yolculuktur”
SORU: Ahmet Uçar için şiir nedir?
UÇAR: Şiirin ne olduğu üzerine birçok şair, yazar, eleştirmen ve akademisyen tarafından görüşler ileri sürülmüştür. Ben şiirin, şairin kendi varoluşuyla yüzleştiği, nesnel gerçekliği yerle bir eden, dünyayla empati kurmasını sağlayan bir yolculuk olduğunu düşünüyorum.
SORU: Şiir yolculuğunu açabilir miyiz?
UÇAR: Şiirle uzun yıllardır uğraşmama rağmen şiirin bu yolculuk yönünü sonraki yıllarda anlamıştım. Bir yürüyüşü yolculuk yapan şeyin belli bir amaç ve hedef olduğunu düşünüyorum. Belli bir yere ulaşmayı düşünerek adım atan kişi bir yolculuk içerisindedir. İşte şiir yolculuğu da böyle bir özellik taşıyor. Ben de gelişi güzel adımlar atarken, şiirin ne olduğunu anlamaya başladıktan sonra şiir yolculuğu içerisinde yürümeye başladım. Bu noktada iki dönüm noktam olduğunu söyleyebilirim. Bu dönüm noktalarımın ilki Şair Fatoş Avcısoyu Ruso’yla; ikincisi ise Şair Halil Karapaşaoğlu’yla tanışmam oldu.
“Şair olmak sadece şiir yazmak değildir”
SORU: Bu tanışıklık şiir hayatınızda nasıl bir etkileşim ve farkındalık yarattı?
UÇAR: Şiir yazmaya başladığınız sıralarda şiirin sadece duyguları ifade etmekten ibaret olduğunu düşünüyorsunuz. Ben Fatoş Avcısoyu Ruso’yla tanıştıktan sonra şiirin belli estetik kurallarının olduğunu anladım. Halil Karapaşaoğlu’yla tanıştıktan sonra ise şiirin belli kurallarının olduğunu ancak şairin bu kuralları aşacak bir özgürlüğe ihtiyaç duyduğu kanısına vardım. Bu özgürlükçü yanın etkisi çok büyük.
Şair olmak sadece şiir yazmaktan ibaret değildir. Şairin bir arka planı da vardır. Bir şair kendi şiirine ulaşmak istiyorsa sürekli düşünmeli, okumalı, araştırmalı, var olan gerçeklikten yeni bir gerçeklik yaratmalıdır. Şiiri de edebiyatı da geliştiren yeniliğin peşinden koşmasıdır.
Ben de bu heyecanla daha edebiyat dergiciliğinin ne olduğunu bilmeden tek yapraklık TEK Genç Edebiyat ve Sanat Dergisi’ni çıkarmaya başladım. Birçok genç burada kendine yer buldu, yapılan söyleşilerle farklı bakış açılarını gördü. Ben şiir yolculuğumu düşünürken bunu Behçet Necatigil’in Şiir Burçları yazısında olduğu gibi üç döneme ayırdım.
SORU: Peki, bu üç dönem sizin için nedir?
UÇAR: Necatigil, şairin gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçtiğini söylemişti. Kendi şiir yolculuğuma baktığımda ise Freud’un Psikanalitik Kişilik Kuramı’ndan yola çıkarak şairin ve şiirin kişiliğinin de üç dönemden oluştuğunu söyleyebilirim.
Freud’a göre kişinin id, ego ve süper ego dönemleri vardır. İd dönemi hazcılığın, her şeyi bir an önce elde edebilmenin ve ilkelliğin olduğu dönemdir. Mesela karnı acıkan birisi ilkel bir düşünceyle hırsızlık; öfkelenen birisi ise şiddet uygulayabilir. Süper ego ise kişinin vicdanıyla, toplumsal kurallarla hareket ettiği dönemdir. Ona göre hırsızlık yapmak vicdana ve toplumsal kurallara aykırıdır. Ego dönemi ise bu iki dönemi dengelemektedir.
“Şiir de şair için lanetli bir yolculuktur”
“Şiirin ve şairin kişiliği de bu dönemlerden geçmektedir. Şiir yazmaya yeni başlayan kişi öncelikle id döneminden geçmektedir. Bu dönemde duygularını olduğu gibi, sadece haz almak amacıyla, üzerinde çok uğraşmadan yazmaktadır. Süper ego dönemine gelen şair ise şiirin estetik kurallarının olduğunu ve duygularını o kurallar içerisinde ele alması gerektiğini anlamaktadır. Ego dönemindeki şair ise şiirin hem duygularla hem de estetik kurallarla yazıldığının farkındadır ancak bunları aşmak ve kendi dilini bularak dengede tutmak durumundadır. Buna Varoluşçu felsefe açısından da yaklaşabiliriz. Bu felsefenin öncülerinden birisi olan Jean-Paul Sartre’a göre “Varoluş özden gelir.” Yani insan önce dünyaya gelir ve özünü dünyaya fırlatıldıktan, acılar çektikten sonra oluşturur.
Şiir de şair için lanetli bir yolculuktur. Tüm hayatınız şiir üzerine kuruludur ve bununla yaşamak kimi zaman size acı verse de bundan büyük bir haz duyarsınız. Şiir benim için iş arasında yapılan bir hobiden çok bir varoluş biçimidir”.
“Hiç bu kadar heyecanlanmamıştım”
SORU: Şairlik mertebesine ulaşmak için uzun ve zorlu bir süreçten geçtin diyebiliriz. Peki, şiirlerini dosyalayıp kitap haline getirmeye ne zaman ve nasıl karar verdin?
UÇAR: Her şairin hayallerinden birisi edebî varoluşunu gerçekleştirmesidir. Kitap çıkana kadar hem Kıbrıs’ta hem Türkiye’deki birçok edebiyat dergisinde şiirlerim yayımlandı, köşe yazılarında şiir, sanat ve edebiyat konularında deneme yazıları kaleme aldım.
Ama bir şairin şiir anlayışını ve felsefesini tam olarak görebilmek için onun şiirlerinin bütününe bakılması gerekir. Bunun için de o şairin şiir kitabı büyük önem taşır.
Ben de ilk şiir kitabımı çıkarabilmek için yıllarca çalıştım, okudum, yazdım, düşündüm, kimi zaman hayal kırıklığına uğradım kimi zaman da gururlandım. İçimde varoluşumu gerçekleştirmenin heyecanı vardı. Belli bir zaman sonra şiir dosyası hazırlamaya başladım.
Halil Karapaşaoğlu’yla sürekli konuşuyorduk. Benim için kitabın editörlüğünü üstlenmesi ömrüm boyunca unutamayacağım bir şans. Dosya üzerine konuştuktan sonra her şey tamamlandı ve Deniz Öksürüğü okuruyla buluştu. Daha önce bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum.
“Deniz Öksürüğü”
SORU: “Deniz Öksürüğü” düşündürücü bir o kadar etkileyici bir kitap ismi. Kitabına bu ismi vermene ilham olan şey nedir?
UÇAR: Şiir ve edebiyatın yanında beni en çok kendine çeken disiplinler felsefe ve psikoloji. Hayata derin bir yerden bakmayı, sıradanlaşmış şeyleri sorgulamayı hep sevmişimdir. İnsanın varoluşu üzerine de oldukça düşündüm. Gerek felsefe tarihine gerekse de dinî metinlere bakıldığında insanın varoluşunun su ve çamurdan geldiğini görürsünüz. Deniz de sadece bir doğa unsuru olmaktan ötedir. Birçok şairin şiirinde deniz, mavi kelimelerinin yer alması denizin imge gücünü de ortaya koymaktadır. Deniz Öksürüğü kitabındaki şiirlerde bireyin yaşadığı varoluşsal sancılara, kendini arayışına bir kanıt bulmak istedim. Deniz içinde hem su hem de çamuru taşımasından dolayı bireyin varoluşunu ortaya koyan bir imge aslında. Dalgalar, fırtınalar, insanın yaşadığı ruhsal çatışmaları; durgunluk sakinliği; çeşitli canlı türleri de hayatın zenginliğini göstermiyor mu? Denizin öksürmesi bireyin yaşadığı varoluşsal sancıları doğrudan ortaya koyuyor. Kitaba bu başlığı koyma noktasında Halil Karapaşaoğlu’nun görüşü de etkili oldu.
“Yalnızlık bir zayıflık değil
var olmak için direniştir”
SORU: Yalnızlık kelimesi sizin hayatınızda açılımı nedir?
UÇAR: Yalnızlık çoğu kişi tarafından bir zayıflık olarak düşünülse de aslında yalnızlığı tercih etmiş ve içe dönük insanların üretkenliği ve yaratıcılığı daha yüksek oluyor. Ben yalnızlığı da varoluşsal bir imge olarak düşünüyorum. Yalnızlık bir zayıflık değil var olmak için direniştir.
SORU: Şiir kitabınızda yorgunluk, yoksulluk ve kimliksizlik gibi birçok tema yer alıyor. Okuyucu şiirlerde hangi duygular ve temalarda buluşacak?
UÇAR: Hem çalışan hem okuyan ve içsel olarak da sarsılan bireyin şiirlerinde yorgunluk, yoksulluk izleklerinin yer alması da kaçınılmazdır. Çocukluk ise bana göre kişinin varoluşunu etkileyen önemli bir dönemdir. Zorbalığa uğramış, acılar çekmiş veya güzel günler yaşamış çocuklar geleceğini buna göre şekillendiriyor.
Kıbrıs Türk edebiyatında göç ve kimlik izleğiyle çok işlenmiştir… Güney’den Kuzey’e hatta,1975’ten sonra da Türkiye’den Kıbrıs’a göçler yapılmıştır. Benim ailem de bunlardan birisi. Ben burada doğup büyümeme rağmen ötekilik yaşadım. Bu da benim gibi birçok kişinin yaşadığı bir kimlik arayışı. Şimdiye kadar göç ve kimlik temalarını işleyenler kendi gerçeğini anlattı ben de yeni bir kimlik izleğiyle kendi gerçeğimi yazdım. Bu temanın devamının başka şairler tarafından da sürdürüleceğini hissediyorum.
Kitapta beni en çok heyecanlandıran şey haber formuyla şiir dilinin bütünleştiği şiirler. 4 yıl boyunca gazetecilik yapmış birisi olarak çok sayıda vatandaş ve esnafla konuştum, mahkemelere gittim. Kitabı kurgularken haber formuyla şiir dilini birleştirerek deneysel bir şeyler yapma fikri beni çok heyecanlandırdı. Kitabın Gün-Dem bölümünde Polis Şehadeti, Vatandaş Röportajları, Esnaf Röportajları gibi şiirler bulunuyor. Bu da kitaba toplumun yaşadığı sorunları anlatma fırsatı da veriyor.