Akıcı, bilgilendirici ve akıllarda uzun süre yer edinecek bir tarih okuması
Kim demiş tarih sıkıcıdır diye? Yıllardır Türkiye’nin dört bir yanında yaptığı eğitici gezilerle, enfes tarih anlatımıyla, tarihten hikayeleri betimleme gücüyle bilinen ve kendi alanının en sevilen uzmanlarından biri olan İpek Kobaner, yine akıcı bir üslupla tarihin eski sayfalarından birine ışık tutuyor.
Haçlı Seferleri dönemini anlatan Yağma Yağmur Doğma Güneş: Kudüs Düştü, okurlara biz tarihi hiç bilmiyormuşuz dedirtecek nitelikte ve üslupta kaleme alınmış.
İpek Kobaner, neden bu döneme ışık tuttuğunu ise şöyle açıklıyor:
“İlgim 20 yıl öncesine dayanıyor”
“Bu konuya ilgim yirmi yıl öncesine dayanıyor. Özellikle tıp tarihi çalışmaları esnasında Urfa Haçlı kontluğunun milletimiz tarafından bilinmediğini görmüştüm. Orada yaşayan insanlar bile Urfa’da bir haçlı kontluğu olduğunu bilmiyordu. Ne yazık ki Türklerin gözünden bu konular pek irdelenmemişti. Daha çok batılı yazarlar tarafından ve onların gözünden yazılmıştı. Birkaç da Arap yazarın kaleme aldığı eser vardı, onlar da Arapların gözünden yazılmıştı. Fakat Türkler bu arada ne yaptı, Anadolu’da neler oldu, Kılıçaslan ne yaptı, Süleyman Şah’ın kurduğu Anadolu Selçukluları haçlılarla nasıl baş etti, bunlarla ilgili bahse rastlanmıyordu. Yola çıkışım da bu nedenle oldu.”
Akıcı bir tarih kitabı
İpek Kobaner, terminolojiye boğmadan, tarihle sıkmadan, rahat okunabilecek ve tamamen kaynaklara dayanan bir tarih kitabı kaleme almış. Herkesin özlediği, tarih kitabı okusak ama sıkılmasak, sevsek diyeceği akıcılıkta bir kitap…
Haçlılar, Kudüs’e doğru yola çıktılar. Tanrı’nın buyruğunu yerine getirecekler, hacı olup günahlarından arınacaklardı. Ancak bu yolculuk sırasında çok kan döktüler, kutsal şehre varana kadar çok yeri yakıp yıktılar. Çok fazla sayıda Müslüman’ı, Yahudi’yi hatta Hristiyan’ı öldürdüler.
Yapılanlar o kadar acımasızdı ki zaman zaman tarihçiler, bu yolculukta yapılan vahşeti anlatacak kelimeleri bulmakta zorlandılar.
Hakim güç savaşları
Peki ya Türkler?
Peki ya o esnada Türkler? Kılıçarslan başlangıçta Haçlıları çok sıkı takip ediyordu. Sıradan halktan oluşan ilk orduyu tarumar etti.
Hatta o güvenle Malatya’yı kuşatmaya gitti. Diğer tarafta kuşatma ini alınca hızlıca Malatya’dan geri döndü ancak iş işten geçmişti. İkinci kez karşılaştığı Haçlı ordusu o dağınık düzendeki askerlerden bu kez çok farklıydı.
Zırhlılardı ve adeta o dönemin teknolojisine göre tank gibiydiler. Üstelik çok ama çok kalabalıktılar. O dönemin bir dezavantajı da Türk devletlerinin arasında birlik olmayışıydı. O dönem aralarında güç savaşları hakimdi.
“Başınızın çaresine bakın”
Hal böyle olunca yardım alamayan Kılıçarslan başkentine bir haber gönderdi ve “Başınızın çaresine bakın!” dedi. Böylece İznik’teki adamları Bizans’a teslim olmaları gerektiğini anladılar ve yağmalanmaktan kurtuldular.
Yamyamlık hikayeleri gerçek mi
Haçlıların Antakya’ya gelişlerine kadar pek çok olay oldu ve Haçlılar sonunda kendilerini Antakya surlarının önünde buldular. Kadim Antakya’ya hayran kaldılar. Uzun süre de kaleyi alamadılar.
Kalenin önünde geçen günlerin sonunda kıtlık başladı, çok aç kaldılar. İlk insan yeme hikâyeleri böylece başlamış oldu. Ölüleri gömüldüğü yerden çıkarıp kaynatıp yedikleri de kaynaklarda yer alan bilgiler arasında.
Antalya kalesi ya bir depremle alınır ya ihanetle alınır, derler. Antakya’yı da Haçlılar bir ihanetle aldılar. Antakya’da yaşayan Hristiyanlar dâhil herkesi kılıçtan geçirdiler.
Bazı kaynaklar Hristiyan kızların bazılarının haç kolyelerini göstererek kurtulduğundan bahseder. Kutsal Kâse, Kutsal Mızrak, Kutsal Emanetler yazılı kaynaklara göre, Haçlılar inanılmaz bir hikâye ile Antakya’da Kutsal Mızrağı buldular.
Hatta Antakya’yı da böyle bir manevi güçle savunup ellerinde tuttular. İkinci Haçlı seferinde ise Kutsal Kâsenin hikâyesini öğrendiler. Sonrasında özellikle Fransa’da bunun üzerine kitaplar yazıldı.
Yazar İpek Kobaner
Artık Kudüs’e gitme zamanı
Antakya’dan Kudüs’e doğru yola çıkıldı. O sırada tüm ordunun yine aç olduğundan bahsediyor İpek Kobaner. Suriye tarafında Maarra adlı bir kenti ele geçirdiler. Tarihin en vahşi hikâyelerinin geçtiği günlerdi o günler.
Sonunda Haçlı orduları Kudüs’e girdiğinde vahşetin ölçüsü yoktu, ortalık adeta kan gölüne dönmüştü.
Din ve ırk fark etmeksizin acımasız bir katliam oldu şehirde. Böylece Antakya, Urfa, Trablus, Kudüs elden gitti. Döneminin en güzel en zengin şehirlerinde taş taş üstünde bırakmadılar.
Haçlı seferleri ve sonrasındaki Moğol istilasının Türklerin ve bölge topluluklarının bilim sanat ve felsefede gelişmesini durduran en önemli faktörlerden biri olduğunu söylüyor, tarihçi yazar.
Kitap sayfası için iletişim: