Türkiye’den AB’nin raporuna tepki
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin de içinde yer aldığı, AB raporundaki Yargı Ve Temel Haklar faslındaki iddiaları ‘mesnetsiz’ olarak nitelendirdi ve ‘reddediyoruz’ açıklamasını yaptı.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun 2023 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dâhil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan raporuna tepki gösterdi.
Bakanlık, “AB’nin ülkemize karşı haksız ve önyargılı yaklaşımını muhafaza etmesi, pek çok tehditle karşı karşıya olan kıtamızın geleceği açısından kaygı vericidir” açıklamasını yaptı.
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasının devamı şu şekilde:
“Raporda yer alan, özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri tümüyle reddediyoruz. 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasılları tüm çabalarımıza rağmen, 2009 yılından itibaren bir üye ülkenin siyasi engeli yüzünden açılamamışken, üye ülkeler bakımından kendi aralarında bile tartışmalı temel haklar alanındaki pek çok konuda ülkemize yönelik haksız iddialarda bulunulması, AB’nin samimiyetsiz ve çifte standartlı yaklaşımının bir tezahürüdür.
Bir yandan aday ülke Türkiye ile dış politika, bölgesel gelişmeler, güvenlik, savunma ve sektörel konularda mevcut üst düzey diyalog ve işbirliği mekanizmalarını engellerken, diğer yandan bu kritik alanlarda AB politikalarına uyumumuzun azaldığını ileri sürmek en hafif tabirle tutarsızlıktır. Keza Türkiye’nin Gümrük Birliği yükümlülüklerini yerine getirmemesinin ikili ticari ilişkilerin önünde bir engel olduğu iddia edilirken, bu engellerin aşılmasına imkân verecek güncelleme müzakerelerinin siyasileştirilerek engellenmesi de, AB’nin benzer çelişkilerinden biri olmaya devam etmektedir.
Metinde bir eleştiri olarak yer verilen, ülkemizin Hamas-İsrail savaşına dair tutumunun AB’yle tamamen uyumsuz olduğu yolundaki tespiti ise esasen övgü olarak değerlendiriyoruz. Orta Çağ karanlığından 21. yüzyılda hortlamış sivil bir katliamın karşısında tarihin yanlış yerinde duran AB’ye, evrensel değerlere, uluslararası hukuka ve insancıl ilkelere dayalı politikaların sadece Ukrayna veya Avrupa’nın başka bir bölgesi için değil, Ortadoğu dâhil tüm dünyada geçerli olması gerektiğini hatırlatma gereği duyuyoruz.
Raporun Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs konularındaki bölümlerinin her zamanki gibi, gayrihukuki, gerçek dışı ve maksimalist Rum/Yunan tezlerini yansıtması, ülkemizin ve KKTC’nin haklı politikalarını görmezden gelen dışlayıcı tutumun sürdürülmesi, Kıbrıs Türklerinin haklarının yok sayılması ise, AB’nin dayanışma kisvesi altında taraflı ve haksız tutumunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu vesileyle, Kıbrıs meselesinin çözüm sürecinin formatının Ada’daki iki taraf, üç Garantör ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı olduğunu, AB’nin geçmişteki süreçlerdeki rolünün tarafların rızasıyla gözlemciliğin ötesine geçmediğini, herhangi bir şekilde söz sahibi olmadığını vurgulamak isteriz. AB’nin Kıbrıs’ta olası bir çözüme dair Rum tezlerini kayıtsız şartsız savunmaktan ibaret beyanlarının Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı nezdinde ne bir değeri ne de bir bağlayıcılığı bulunduğunun ve çözüm sürecine hizmet etmektense zarar verdiğinin artık idrak edilmesi gerekmektedir.
Türkiye ekonomisinin gelişmişliğine, Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesine vurgu yapılmasının yanısıra, Gümrük Birliği’nden bu yana mevzuatını AB müktesebatı ile uyumlaştıran ülkemizin pek çok alanda AB standartlarına uyum sağladığı gerçeğinin Raporda yer bulması, izlediğimiz kararlı politikaların bir yansımasıdır.
Mevcut uluslararası konjonktürde, AB’nin genişleme politikasını hakkaniyetli ve kapsayıcı bir zeminde yürütmesi elzemdir. Türkiye-AB ilişkilerinin her alanda güçlendirilmesi gereğinin geçmişe göre daha fazla önem arzettiği, bizzat AB tarafından da kabul edilen bir gerçektir. Tek taraflı ve haksız eleştirilerin yerine, işbirliği ve diyalog ruhuyla hareket edildiği takdirde, AB ile ilişkilerimizi daha sağlam temellere oturtmaya ve ortak çıkarlarımız doğrultusunda işbirliğimizi güçlendirmeye her zaman açığız. Adaylığımızı kağıt üzerinde kuru bir cümle olarak değil, AB’nin eylem ve söylemlerinde, somut adımlarında görmek istiyoruz.
2023 yılında deprem felaketi nedeniyle yaşadığımız zor zamanlarda AB’nin ülkemizle dayanışma içerisinde olduğunu göstermesi bizim için önemli ve kıymetlidir. Aynı dayanışma ve işbirliği ruhuyla, AB’yi ülkemizin katılım sürecinin önündeki engelleri kaldırmaya, daha fazla sorumluluk üstlenmeye ve ahde vefa ilkesinin gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.”